ONLAR YURDU SEVİYOR, BİZ DE ONLARI YURTSEVEN KARDEŞLER
Hepimiz severiz müziği, resmi, sinemayı kısaca sanatı. Ama konu meslek seçimine gelince hep isteriz ki, çocuklarımız kendilerine birer altın bilezik bulsunlar, sanatı da hobi olarak yapsınlar merakları varsa. Tabii bu arada merak etmiyor değilim. Sanat nasıl bir bilezik diye? Dediğim gibi sanatı meslek olarak seçmeye biraz kuşku ile yaklaşır aileler. Ama Yurtseven ailesi böyle bir aile değil.. . İyi ki de değiller. Çünkü düşünsenize çocuklarınızın “Şarkıcı olmasına” karşısınız. Ve beşi birden şarkıcı olmuş. Ama dedik ya, Allah’tan Yurtseven ailesi sanata bağlı, müziğe aşık bir aile. Almanya’da yaşayan ailenin beş çocuğu oluyor. Hasan, Hüseyin, Mustafa, İsmail ile ailenin tek çiçeği Zeynep. Almanya’da doğmuş, büyümüş ve yaşıyor olmanın doğal sonucu olarak baskın olarak hissedilen batılı kültür ve anlayış; ailenin başarılı bir ebebeyin politikası izlemesi ile çocuklar üstünde kendi öz kültürlerini unutturacak kadar etkili olmamış. Sonuçta kardeşler müziğin tüm alanlarını en iyi şekilde kullanabilecekleri batılı imkanlara ve felsefeye sahip olurken, bir yandan da kendi öz müzik ve ruhlarını en yalın ve samimi bir şekilde korumayı başardılar. İşte bu sentezin ve bu sentezin başarılı bir şekilde yansıması olan samimi şarkıların sonucudur; yakalanan başarı. Unkapanı kan ağlarken, birkaç albüm dışında starların bırakın yeni sipariş almasını Anadolu’dan iadelerin yaşandığı, hamalların siparişleri değil iadeleri taşıdığı bir dönemde satan iki üç albümden biri Yurtsevenler’in albümü. Biz de bu yüzden bu ay kapak yapmak istedik kardeşleri. Peki nasıl başladı ? Nasıl devam etti? Hem araştırdık, hem de kardeşlerle bir söyleşi gerçekleştirdik. Ve öğrendiklerimizi siz sevgili Müzikram okurları ile paylaşmak istedim.
Bildiğimiz gibi müzik Almanya’da gençler arasında çok popüler. Aile de müziğe yatkın ve değer veren bir aile olunca; 1969- 1970 gibi Yurtseven’lerin ilk çocuğu Hüseyin ciddi manada müzikle ilgilenmeye başlıyor. Özellikle bağlaması ile çok dikkat çekiyor Hüseyin. Sonra sesiyle Hasan katılıyor ağabeyinin yanına. Hasan – Hüseyin Kardeşler olarak, başlarda tanıdık mekanlarda, düğünlerde çalışmaya başlıyorlar. Çok da seviliyorlar. Aradan 4-5 sene geçiyor ve bu kez Mustafa ile Zeynep yetişiyorlar, büyüyorlar. Allah özel bir yetenek bahşetmiş bu aileye. Onların da sesi güzel, onlarda da sanatçı ışıltısı var, onlar da müzikle ilgileniyorlar. Mustafa darbuka ve baterisi ile, Zeynep de sesi ile ağabeylerinin yanında yer alıyorlar ve “Yurtseven Kardeşler” böylece doğuyor. Hal böyle olunca 1978’den itibaren dört kardeş birlikte daha da güçlü duyurmaya başlıyorlar seslerini ve soy adlarını. 10 seneye yakın bir dönem dört kardeş olarak devam ediyorlar sahnede. Bu dönemde 1985 ve 1987’de amatör olarak adlandırılabilecek iki albüm çıkarıyorlar, ancak onları tanıyanlar tarafından oldukça olumlu karşılansa da, istedikleri etkiyi yaratamıyorlar. Kuliste sahne tozunu yutarak, ağabeylerini ve ablasını hayranlıkla izleyerek bir küçük Yurtseven daha yetişiyor bu dönem içinde. İsmail bu. İtiraf edelim ailenin küçüğü genelde en kıymetli olandır. İsmail 1987’de gruba katılmasıyla bu kıymeti ile birlikte bir uğur, bir ışık, bir atılım kazandırıyor gruba. Kısa dönem içinde Türkiye’nin de en sevilen, en çok satan ve en medyatik isim ve seslerinden biri olmayı başaran İsmail YK’nın; bu kendine has sevimliliği, yakışıklılığı ve müzik için çok çok önemli olan “sanatçı pırıltısı” dediğim gibi Yurtseven Kardeşler’e artı bir ivme kazanıyor. Herkesin ve her sanatçının yaşamında önemli anlar, günler vardır ya; kardeşler için de 1988’de Almanya’nın önemli kanallarından ZDF’deki bir müzik programına davet edildikleri gün çok önemli bir gün haline geliyor. "Nachbarn in Europa" isimli programa katıldıklarının ertesi günü, ekranın ve sergiledikleri başarılı performansın etkisiyle isimlerini çok daha geniş bir kitleye duyuruveriyorlar. Almanya’daki başarıların ardından isimleri Türkiye’de de duyulmaya başlanıyor. Yapımcılar onlarla bağlantıya geçmeye, albüm yapmaya çalışıyorlar. Sonuçta AKBAŞ başarılı oluyor, kardeşlerle anlaşma yapıyor. Akbaş etiketi ile 1996 yılında çıkan “Bir Tek Sen / Barış Olsun”, 1998’deki “Toprak” ve 2001’deki “De Bana Of Anam Of” isimli albümlerle; zaten yavaş yavaş duyulmaya başlanan isimlerini, daha doğru bir deyişle soyadlarını; tüm Türkiye’ye duyuruyor kardeşler. Ancak daha sonra bir röportajlarında da “ Promosyon eksikliğinden grup olarak medyatik olamadık. Almanya'da yaşadığımız için de sık sık Türkiye'ye gelemedik. Başarımızı gösterebilmek, tanınmış isimler arasında yer almak için yapılmayanı yapmalıydık. Ve en küçüğümüzün İsmail’in solo albüm yapmasına karar verdik” şeklinde dile getirdikleri gibi, bir türlü o eşik atlanarak tüm Türkiye’ye mal olamadılar. Bu üç albümle isimleri duyuldu, radyolarda çok istendiler, çok çalındılar, yüzleri tanıdık hale geldi ama; bir türlü her şey tam olamadı. Ve onların bulduğu çözüm de İsmail’in solo albüm yapması oldu. Benim de bir şekilde tanık olduğum o dönemde çok titiz davrandı kardeşler. Müzikal başarılarının yanı sıra, müzikal ve ticari zekaları da çok ileri seviyede olan kardeşler ince elediler, sık dokudular. Ve gelen pek çok teklif arasından en doğrusunu seçerek Avrupa Müzik’e bağlandılar. 2004 yılında İsmail, soyadını isminin yanına YK şeklinde alarak, İsmail YK olarak “Şappur Şupur”u çıkardı. Ve bir İsmail YK fırtınası esmeye başladı ülkede. Rock, hip – hop, arabesk, pop, TSM, THM… Tüm müzik türlerinden, anlayışlarından etkiler taşıyan bir albümdü bu. Bir sohbetinde “Serbest Müzik diyorum buna ben” diyen İsmail YK’nın da söylediği gibi, gerçekten de oldukça farklı ve serbest bir albümdü bu. Sadece şarkılar değil, imajı da farklı idi. Uzun saçları, tek eldiveni, siyah kostümü ile özellikle çocukların son kahramanı gibi idi İsmail. En büyük Yurtseven kardeş Hüseyin’in fikri ve ön ayak olması ile ortaya çıkan “Solo albüm” yapılması fikri çok iyi sonuç vermişti. Ardından da ikinci albüm “bombabomba.com” geldi. Aynı başarı devam ediyordu. İnanılmaz bir şekilde müzik piyasaları bu başarıya bir anlam veremiyordu. Anlaşılmayacak bir şey yoktu aslında. İsmail YK, Türk insanın aşina olduğu tüm tınıları ve aşina olmadığı müzik türlerini de bu tınılara en yakın melodilerle kullanmıştı. Albümdeki her parça için “ Bunu şu pop sanatçısı, yada şu arabesk sanatçısı söylese idi patlamıştı” söylemleri, o sıralar en çok kullanılan cümleler idi Şappur Şupur için. Ama doğru olan tüm bu parçaların esas İsmail YK’de bir albüm olarak patlamış olmasıydı !!! Güzel yüzlü, güzel sesli, Türk insanını ve Avrupa’yı çok iyi bilen genç bir isim, aylarca radyolarda çalan, yüksek satışı ile moral getirdiği müzik piyasasında bir türlü istenen övgüyü almayan, ancak halkın hak ettiği değeri verdiği bir albüme imza atmıştı. Gizli gizli evlerinde lahmacun partileri verip sonra da bu milli yemeğimiz için meclis içinde burun bükenler gibi, İsmail YK’yı dinlememek, beğenmemek entelektüelin bir göstergesi gibi olmuştu. İlginç olan bunun farkına Yurtsevenler’in de varmış olmasaydı. Bir söyleyişinde arabada albümünü dinlerken arabanın camlarını kapatan kuzenleri için
'Biz söylüyoruz siz niye utanıyorsunuz' dedim. Bu kitle bu tarz şarkıları dinlerken kimse bilmesin diye arabada camları kapatır. Oysaki ben tarzımı değiştirseydim şu an boş gezerdim. Tarzımızdan hiç taviz vermediğimiz için kazandık. Zaten en çok satan albümün 'Bomba Bomba' olduğunu duyanlar ilk başta yadırgadılar. Şöyle söyleyeyim; A grubu belki her şeyi beğenmez. Bir de B grubu var karar veremez. Ama C grubu var damardan vazgeçmez. Biz de güzelden vazgeçmeyiz, severiz yani. cümlelerini kullanan İsmail, ikinci albümü ile tarzından vazgeçmeyeceğinin sinyallerini verdi. Sözün özü kısaca planlanan başarılı olmuş, grubun içinden çıkan bir solist hem kendi solo kariyerinde çok başarılı bir giriş ve devam ediş sağlarken, grubun devamlılığı ve isminin daha fazla duyulması için de çok büyük bir katkı sağlamıştı. 2004’de İsmail’in albümünün çıkışının ardından 2005’de grup yine Avrupa Müzik’den “Şimdi Halay Zamanı” isimli albümü çıkardılar. 2006’da İsmail YK’nin bombabomba.com’ un ardından, grup 2007’de yine Avrupa’dan “Sen Hiç Aşık Oldun mu ?” yu çıkardı. Grup içinden bir solist çıkarmış, ancak onun biraz daha farklı bir tarzda elde ettiği başarıyı kendilerine müzik tarzlarını değiştirmek türünde yansıtmamışlardı. Aksine genleri ve ruhları birlikte olan bu beş kardeş; en küçüklerinin yakaladığı büyük başarıyı, gruplarının uzun yıllardır hak ettiği popülerliği yakalaması için itici bir güç olarak kullanmışlardı. Ve dediğim gibi son dönemde satan ve ek sipariş alan nadir albümlerden birini yapmışlardı. Şu ana kadar beş albüm çıkaran, 12 klip çeken “ Gitme Canım, Canın Çıksın İnsafsız, Gitme Turnam Vuracaklar, Züleyha, Özledim, Kıskanır, Elveda, Şimdi Halay Zamanı, Hayatımı Mahvettin, Sen Hiç Aşık Oldun mu ( Kanka), Elimde Değil, Boşver Salla” gibi parçalarla müzikseverlerin gönüllerinde sevgi dolu bir yere sahip olan Yurtseven Kardeşler’in başarılarındaki en büyük etken, grubun her şey ile ilgilenmeleri. Kendilerine ait olan stüdyolarında, albüm ile ilgili her nokta ile ilgilenen, duyulan hemen hemen tüm enstrumanları kendileri kullanan, kayıt, miks, mastering aşamalarında tüm teknik çalışmaları yine kendileri yapan grup, böylelikle kalp ve beyinlerindeki her noktanın albümün tüm aşamalarında parçalara yansıdığından da emin olabiliyorlar. Bizce Yurtseven’lerin bu denli başarılı olmalarının diğer bir büyük etkeni de , samimiyetleri… İmajla yeni bir kostüm, yeni bir saç ve görüntü yaratabilirsiniz. Ancak sanatçı iseniz, halk ile bir bağ kurmak istiyorsanız; ruhunuzu ve müziğinizi bir imajmaker’ın ellerine teslim etmemeniz gerekir. Evde uyurken, en samimi arkadaşı ile çay içerken, konserde, televizyonda yada yolda… Daha bakımlı, daha özenli, dikkatli olmak gerekir kuşkusuz. Ama eğer sanatçı evden çıkarken imaj kostümü ile birlikte imaj ruhunu, prdodüktörü, danışmanları ve medya trafından abartılmış ve hatta kimi zaman yokken var kılınmış sanatçı kimliğini giyiniyorsa; bir süre sonra yerini bir başka “oluşturmuş imaj sanatçısına” bırakıveriyor. Halbuki Yurtseven Kardeşler gibi, yaptığına inanan ve inandığını yaşatan sanatçılar başarıyı uzun vadede yakalasalar da, kalıcılıkları aynı derecede uzun oluyor. O yüzden seviliyorlar, satış grafikleri yüksek oluyor ve Müzikram’a kapak oluyorlar J Benim yazacaklarım bu kadar. Şimdi de grup ile yaptığımız söyleyişi aktaralım size.